Markaların Korunmasına ilişkin 556 sayılı KHK’da markanın tanımı, “bir işletmenin mal veya hizmetlerini bir başka işletmenin mal veya hizmetlerinden ayırt etmeyi sağlaması koşuluyla kişi adları dahil özellikle sözcükler, şekiller, harfler, sayılar, malların biçimi veya ambalajları gibi çizimle görüntülenebilen veya benzer biçimde ifade edilebilen, baskı yoluyla yayınlanabilen ve çoğaltılabilen her türlü işaretler” şeklinde verilmektedir.

Bir markanın belirlenmesinde en önemli kriter, ürün ya da hizmetleri benzer ürün ya da hizmetlerden farklılaştırmayı sağlayan ayırt edici özelliğinin bulunmasıdır.

Teknoloji, bilgi ve sermayenin küreselleşmesi ile artık dünyanın herhangi bir yerinde herhangi bir mal ve hizmetin üretilmesi ve tüketilmesinin önündeki engeller büyük ölçüde kaldırılmıştır. Bugün çok kısa zamanda dünyanın herhangi bir ülkesinde herhangi bir endüstrinin ortaya çıkması artık normal karşılanmaktadır. Mal veya hizmetlerin üretilebilir olması bazı ekonomilerin tekeli olmaktan çıkmıştır.

Yeni ekonomik düzenin rekabet konusu, üretme becerisi değil markalaşmadır. Markalaşma, yeni ekonomik düzende rekabet gücünün en temel göstergelerinden biridir. Günümüzde rekabetin çok sert olduğu global ekonomik koşullar dikkate alındığında, üreticilerin bu ortamda kendilerini tanıtmalarının, rakiplerine karşı güçlü bir pozisyonda yer almalarının ve güvenilirlik elde etmelerinin en önemli unsuru gerekli marka yatırımını yapmalarıdır.

Üretici ve sanayicilerimiz açısından markalaşma, kaliteyi ve güveni pazarlama yöntemi olarak düşünülebilir. Bunun için markanın tescil edilmiş olması, rakipleri karşısında üreticiyi güçlü konuma getirecek ve her türlü taklit ve fason üretime karşı, tescilli markasından doğan hukuki haklarını kullanmada üstünlük sağlayacaktır.

Türkiye’de marka tescil bilinci son yıllarda büyük ölçüde artmıştır. Üreticilerimizin yurt içinde olduğu kadar yurt dışında da ürettikleri mallarının tek elden üretildiğine ilişkin güvenilirlik sağlamaları önemlidir. Ayrıca Türkiye’de tescil ettirdikleri markalarını ihracat yapacakları ülkelerde de tescil ettirmeleri, o ülkede mallarını piyasaya sürmeden önce markalarını koruma altına aldıkları açısından ayrı bir öneme sahiptir.

Ancak üreticilerimiz şunu da göz ardı etmemelidir, bir ülkede tescili yapılmış bir marka ancak o ülkenin sınırları içinde korunur. Sınırları aşan piyasa düzeni içinde marka korumasının yalnızca ülkelerin sınırları içinde kalması yetersiz kalmıştır. Yatırımcı ve ihracatçı firmalar, dünya pazarlarındaki yerlerini sağlamlaştırabilmek için sadece yurt içindeki rakipleriyle değil, yurt dışındaki rakipleriyle de rekabet etmek zorundadır. Üretici firmaların ihracat yaptıkları ülkelerde markalarını mutlaka tescil ettirmeleri gerekir. Türk ürünlerinin yurt dışında markalaşması ve Türk malı imajının oluşturulması yurt dışı marka tesciliyle sağlanabilmektedir.

Markaların uluslararası tesciline ilişkin en önemli düzenleme Madrid Protokolü’dür. Türkiye’nin de taraf olduktan sonra 1 Ocak 1999’da yürürlüğe soktuğu Madrid Protokolü dahilinde, WIPO - Dünya Fikri Mülkiyet Teşkilatı’na yapılan tek bir başvuru ve tek bir dil ile protokole üye tüm ülkelerde aynı anda başvuru yapabilme kolaylığı sağlanmıştır.

Madrid protokolü çerçevesinde başvuru yapabilmek için ön şart, menşei ülkede tescilli veya tescil için müracaat yapılmış bir markanın mevcut olmasıdır.

Türkiye’de tescilli markası olmayan şirket veya şahıslar istedikleri ülkeye doğrudan başvuru yapabilirler ya da Avrupa Birliği üyesi ülkelerin tamamında geçerli olan CTM yani Topluluk başvurusunda bulunabilirler.

Bu durumda, başvuru sahiplerinin yurt dışında bir Marka Vekili’yle çalışmaları gerekmektedir.

Sonuçta hangi yöntemle olursa olsun Türk markalarının yurt dışı pazarlarına girerek uluslararası marka olabilmeleri ancak yurt dışı korumalarının yapılmasıyla sağlanabilmektedir.

Türkiye’de Marka Tescil başvuruları doğrudan veya Marka Vekilleri aracılığı ile Türk Patent Enstitüsü’ne yapılmaktadır. Başvuru sahiplerinin vekil vasıtasıyla başvuru yapmaları zorunludur. Bununla birlikte, marka tescil başvurusundan sonra gelişen hukuki süreçte mutlaka bir Marka Vekili’nden destek almaları gerekir. Bu desteğin başvuru aşamasında alınmasının işlemlerin düzgün ve zamanında takip edilmesinin sağlanması ve hak kayıplarına uğranmaması açısından kolaylık sağlayacağı aşikârdır.                                                          

 

You may also like

10 Tricks to Reduce Belly Fat

Excess Tricks belly fat is among the most